haberiniz olsun

eklenen iceriklerden haberiniz olsun.

11 Eylül 2014 Perşembe

Kızıma Asla Vermek İstemediğim Mektup

 Bu kez modadan, dikişten ve annelikten bahsetmeyeceğim. Kızıma iyilik ve güzelliklerin olduğu, tıp ki büyüklerimizin anlattığı "eskiden buraları dutluktu, elektrik yoktu mum ışığında gölge oyunu oynardık veya sevgilimizle pastanede muhallebi yerdik" gibi bir mektup yazmak istedim. Ama ne yazık ki düşündükçe kızıma yazmak istemediğim hatta yazsam bile okumasını istemediğim bir mektup ortaya çıktı.

 Toplum olarak ne kadar yozlaştığımızı hatta çöktüğümüzü daha net anlayabiliyordum ve farkettim ki;


Toplum olarak,



 İnançlarımızı tartışır olduk. Cuma'ya gidene yobaz, Oruç tutmayana kâfir der olduk.

 Birbirimize saygı duymak gerektiğini unuttuk. Kimimiz mine etek giyene nefret dolu gözlerle bakarken, kimimiz de ramazan günü sokak ortasında yemek yedi.

 Düşman olduk birbirimize, aynı kökenden olmayanı uzak tuttuk kendimizden.

 Sınıf ayrımcılığından yakınırken, ayrımcılığı yapanın kendisi olduk. Köylüyü şehirliye benzetmeye çalıştık. Şehirli gibi görünmeyeni dışladık.

 Para her kapıyı açar oldu. Parayla ölçülmeye başladı insanlığımız. Zenginliğimizi ne kadar gösterirsek, çevremizde o kadar çok insan olmaya başladı.

 Dostlukların, arkadaşlıkların rengi değişti. Eskiden bir gofreti paylaşırken şimdi malımızı,mülkümüzü, ocağımızı yarıştırır hale geldik.

 Kolumuza taktığımız çantanın markası ve fiyatı bizim etiketimiz oldu. Taktığımız çantayı alana elit, alamayana varoş dedik.

 Varoş olmamak için çabaladık hep, kredi kartlarının limitlerini doldurup son model akıllı telefonlar aldık kendimize. Ayranımız yok içmeye ama faytonla gider hesabında yaşar olduk hayatımızı.

 Bilmem kim gidiyor diye saçma sapan mekanlara gidip bir çaya tomarla paralar verdik. Unuttuk Afife Abla'nın yayık ayranını, Kemal Abi'nin mangalda pişen lezzetli Rize çayını.

 Dedelerimizin, ninelerimizin bahçesinde ki sebzelere, meyvelere, köy yoğurduna, tarhanasına burun kıvırdık. Ama şimdi organik ürünün peşine düştük.

 Düğün dernekleri unutur olduk. Evlenip çoluk çocuğa karışanları bir yastıkta kocayın demek yerine arkadaşlıklarımızı bitirdik. Arayıp sormaz olduk.

 Doğumları, ölümleri unuttuk. Lohusa şerbeti içip yenidoğan sabiyi sevmek yerine facebook'tan beğendik bebekleri. Telefon edip cenazeye gitmek yerine, kablosuz ağ'dan baş sağlığı diledik merhum yakınlarına.

 "Kokmuştur canları çeker." diyip bir tabak böreği komşuya götürdüğümüz günlerin yerini; hamile, çocuk, hasta demeden instagram'a konulan "ne yedim, ne içtim" fotoğrafları süsler oldu hayatımızı.

 Tatillerin huzur ve dinlenmek için olduğunu unuttuk. En popüler yer neresi ise oraya gider olduk. Paylaştık her yerde gittiğimiz localı beach club'ları, "eller havaya" gece hayatını, 50 papellik lahmacunu.

 Kitap okumayı unuttuk. Sosyal medya' da Tolstoy'un bir cümlesini paylaştık diye Tolstoy okumuş olduk. Entellektüel olmayı böyle zannettik.

 Gazozuna maç yaptığımız günleri unuttuk. Statlarda düşman olduk, bıçaklarla kovaladık birbirimizi.

 Çocuklarımızı dağ, bağ, bahçeden uzaklaştırdık. Çizgi film, kreş ve Avm'lere hapsettik.

 Çıkar ilişkilerini dostluk, boş ilişkileri aşk sandık. Bir selfie oldu aşkımızın veya dostluğumuzun resmi. Unuttuk içtenliğimizi, değerlerimizi.

 Kahvenin tadının, muhabbetten geldiğini hiç düşünmedik. "Kahve Keyfi" yazdık sosyal medya'da kuru kahveye.

 Garip bir şekilde Türkçe konuşmaya başladık. Ağzımızı yüzümüzü büzerek konuşup modern şive'yi keşfettik.

 Tüm özelimizi paylaştık "feys'de". Nispet yaptık cümle aleme aşklarımızı, malımızı,mülkümüzü, atlas yorganlarımızı. Veya öyle zannettik aslında.

  Hasta, yaşlı, hamilelere yer vermemeye başladık toplu taşımada. " Taksiye binsin."diyip vicdansızlığımızı ört bas etmeye çalıştık.

 Duyarlı olmadık, görmezden geldik şehitleri, ölen işçileri, ölen çocuk ve gençleri. Sadece duyarlıymışız gibi davrandık.

  Unuttuk bayramları, resmi bayramlarda bayrak asmayı, burun kıvırdık kandillere ve de resmi törenlere. Bir toplum, bir millet olmayı unuttuk.

 Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedik hep, haksızlıklara karşı çıkmadık. Yan komşunun evine hırsız girmiş, üst komşunun oğlu bonzai'den ölmüş önemsemedik.

 Birlik, beraberlik, yardımlaşma, bir kahvenin kırk yıl hatırı var, dayanışma, ahte vefa gibi lafları çoktan unuttuk. Ayrımcılığı seçtik her cephede.

 Milli değerlerimizi korumaktan vazgeçtik, özentiliği çağdaşlık sandık. Yabancı memleketin katedraline, müzesine ayılıp bayılırken, unuttuk Selimiye Camii ile Anıtkabiri.

 Tükettik doğamızı, ağaçlarımızı. Yere çöp atmakla başladı her şey. Sonra ranta dönüştü yapraklar ve topraklar.

 Dürüst olmak yerine riyakar olmayı seçtik. İşimize geldi hep hak yemek, hukuk sormamak. Rezilliklerimizi örtmek için hep başkasını suçladık.

 Normal olmayan normalleşti her şey gözümüzde, anormelliğin adı kendini ifade etme oldu. Sonrasını hiç düşünmedik.

 Aslında her şey bir kenara insan olmayı unuttuk, insani değerleri ve insan gibi yaşamayı.







Socializer Widget By Blogger Yard
SOCIALIZE IT →
FOLLOW US →
SHARE IT →

0 yorum :

Yorum Gönder