haberiniz olsun

eklenen iceriklerden haberiniz olsun.

30 Eylül 2013 Pazartesi

Trenchcoat zamanı. Peki trençkotun kemerini nasıl bağlamalı?

Trençkotlar, Thomas Burberry tarafından, savaşta olan İngiliz ordusuna hem kullanışlı, hem de yağmur geçirmeyen nitelikte pardesü olarak tasarlanmış. İngiliz askerlerinin günlük hayatta giymeye devam etmesinden dolayı, günümüzde de beğenilen klasik bir tasarım haline geldi.


Hollywood dünyasında, Audrey Hepburn'un trençkotu bayanlara ilham vermekle kalmadı, bayanların olmazsa olmaz parçası haline geldi. 


Yağmurlu havaların kurtarıcısı olan trençkotlar, değişen moda akımlarından etkilense de, klasik bir trençkotun hiçbir zaman modasının geçmeyeceği artık bilinen bir gerçek. 



Burberry, efsanevi klasik çizgisinden ödün vermeden farklı trençkotlar tasarlıyor. 
2013 sonbahar kış koleksiyonunda ki trençkotlar oldukça feminen ve dikkat çekici görünüyor. 


Beyaz perde de sıkça gördüğümüz trençkotların etkisi hiç geçmeyecek gibi gözüküyor. Gossip Girl dizisinde ki trençkotlar oldukça şık. 


Ünlü isimlerde trençkotlardan vazgeçmiyor. Hollywood yıldızı Charlize Theron, Tasarımcı Victoria Beckham, İngiliz kraliyet gelini Kate Middleton trençkot sevenlerden. 

Trençkotlarla ilgili bir diğer konuda, kemerlerinin bağlama şekilleri. Kimi zaman trençkot kemerlerini, kemer gibi düzgün kullanmak istediğimizde, ya kemer döner ya da bollaşır. Bizler de çözümü sıkı sıkı bağlayarak buluruz. Şimdi, kemer bağlama şekillerinin hepsini, bir arada bakmakta fayda var. 


Sonbahar yavaş yavaş kışa dönmeden trençkotlarımızı doya doya giyip sonbaharın tadını çıkaralım. 





Oscar De Lâ Renta Spring /Summer 2014

 Oscar De La Renta bu sezon oldukça başarılı gözüküyor. Kendisine has klasik çizgisinin yanında farklı desenlerde ve türden kumaşları karıştırmayı seven nadir tasarımcılardan biri.

 Hem sade ve durgun, hem de canlı ve dinamik görünümü aynı anda yakalayabiliyor. O yüzden tasarımları her yaşta insana uyum sağlayabiliyor. Aynı tasarım hem genç, hem de olgun bayanlarda harika gözükebiliyor. Sanırım Oscar De Lâ Renta 'yı da modanın dahilerinden yapan da bu.


Siyahın asaleti bu sezon da karşımızda. Pötikareli kumaşlar, geniş yakalar, kol ağızları ve vintage tarzı tasarımlarla bütünleşiyor. 




Oscar De Lâ Renta, farklı materyal ve desenleri bir arada kullanmayı seven bir tasarımcı olduğunu söylemiştik. Çiçek desenli kumaşlarla, tül, dantel ve güpürü bir arada kombinlemiş. Bu da hem klasik, hem de özgün bir şıklık yaratıyor. 




Canlı renkler, işlemeli çiçekli elbiseler, kloş etekler kesinlikle iç açıcı görünüyor. 


Hareketli ve gösterişli kumaşlar, sade ve klasik kesimlerle birleşiyor. 


Siyah beyaz puantiye desenli uçuşan tasarımlar, yeni açan bahar çiçeği ve tomurcuk görünümlü elbiseler mükemmel. 


İnciler hem boyunlarda hem de tasarımlarda kendini gösteriyor. 





Çok sevdiğimiz asimetrik, kabarık, canlı ve uçuşan elbiseler bu sezonda yerini alıyor. 















28 Eylül 2013 Cumartesi

65. Emmy Ödülleri Kırmızı Halı

 65.'si düzenlenen Emmy ödüllerinin bu sene de medya dünyasında yankıları devam ediyor. Ödül alanlardan, katılanların kıyafetlerine kadar her gün karşımıza
birçok haber çıkıyor.


 Bu seneki ödül töreninde ünlü tasarımcıların yeni koleksiyonları da oldukça dikkat çekiyor.


Claire Danes (Armani Prive / Autumn Winter 2013)


Heide Klum (Atelier Versace / Autumn - Winter 2013)



Zooey Deschanel / J. Mendel


Kerry Washington ( Marchesa / Spring - Summer 2014)


Robin Wright ( Ralph Lauren / Autumn Winter 2013) 


Kiernan Shipka ( Delpozo) 


Kate Mara ( J. Mendel / Spring - summer 2014)


Jessica Pare (Oscar De Lâ Renta /Spring summer 2014) 


Alyson Hannigan (Marchesa) 


Lena Dunham (Prada) 
Kelly Osbourne (Jenny Packham) 
Leslie Mann (J. Mendel) 


January Jones (Givenchy) 
Elisabeth Moss (Andrew Gn) 
Rose Barnes (Calvin Klein) 
Julianna Margulies (Reed Krakoff) 


Christina Hendriks (Christian Siriano) 
İrlanda Baldwin (Amanda Wakeley) 
Cate Deeley (Armani) 
Julianna Hugh (Jenny Packham) 


Alisson Williams (Ralph Lauren) 
Zosia Mamet (Honor) 
Emily Deschanel (Houghten) 


Sarah Hyland (Carolina Herrera) 
Lena Headley (Alessandra Rich) 
Mayim Bialik (Oliver Tolentino) 
Anna Gunn (Romona Keveza) 


Kristen Conolly (Nicholas Oakwell) 
Amy Poehler(İrene Neuwirth) 
Tina Fey(Narciso Rodriguez) 


Morero Baccarin (Alexander Mcqueen) 
Taylor Schilling (Thakoon) 




















26 Eylül 2013 Perşembe

Diy Project part 1

 Havalar soğumaya başladığına göre yavaş yavaş diy projelerini gecikmeden uygulamaya başlayalım.



 Bu ayakkabılarım oldukça eski. Çok sevdiğim halde, önleri hafif aşındığından dolayı giymek istemiyordum.


İnternet'te biraz araştırma yaptıktan sonra, belirli bölgeleri (özellikle yıpranan yerleri) kumaşla kaplamaya karar verdim. Hamileyken giyip kumaşının desenlerini beğendiğim, ama artık hiçbir şekilde giyilecek tarafı kalmadı diye düşündüğüm elbisenin kumaşını kesip kaplamak için ayırdım. 


Su bazlı beyaz tutkaldan uygulanacak bölgeye iki kat sürdükten sonra, küçük parçalara ayırdığım kumaşı tutkal kurumadan yapıştırdım. 
Fazlalık kumaşları kestikten sonra, tekrar tutkalla kenarları düzeltip kurumaya bıraktım. 


Sanırım en zor kısmı, bir taraftan tutkal sürüp diğer taraftan Alaz'a göz kulak olmaktı. 




Şehr-i İstanbul'a ne oldu? Bugünlerde...

 Geçen hafta, ebeveyn ziyareti için İstanbul 'a gittik. Bulunduğumuz şehre yabancı olduğumuz için arada bir kaçmak bize iyi geliyor. İstanbul' da büyümeme rağmen her seferinde bir hevesle geldiğim İstanbul'dan söylenerek ve üzülerek ayrılıyorum.
 İstanbul'da yaşarken, insan değişimi çok fark edemiyor.  Hayat o kadar hızlı ilerliyor ki, o koşuşturmaca içerisinde kayboluyorsun. Sürekli bir yerlere yetişme telaşı, sabırsızlıkla geçen dakikalar derken nasıl bir şehirde yaşadığımızı düşünmeye zaman bile kalmıyor. Ne zaman İstanbul'dan daha küçük bir şehre gittim, gerçek İstanbul'u o zaman anlamaya başladım. İstanbul artık benim küçüklüğümde ki güzel ve çok sevdiğim şehir değildi.




 Uzaktan biri olarak, İstanbul'un bana gösterdiği,
- Her geldiğimde sanki daha fazla kalabalıklaşıyor, sanki daha fazla kendini tüketiyor.
-Her tarafta koca koca binalar inşa ediliyor. Bir bina bitmeden diğerine başlanıyor.
-Her yerde AVM'ler açılmış. İstanbullu genelde AVM içlerinde vakit geçiriyor.
-Yeşil alanlar azalmış, aşırı betonlaşma başlamış. Oksijen azlığı hissedilebiliyor.
-İnsanların özgürlükleri kısıtlanmış. Trafik yüzünden insanlar hafta sonu bile dışarı çıkmak istemiyor. Özgürce istedikleri saatte bir yere gidemiyorlar. ''Bu saatte köprüde trafik vardır, E-5 açılmadan çıkmayalım yola. ''gibi diyaloglar deyim haline gelmiş.
-Sabah trafiği, akşam trafiği, cuma akşam trafiği, okullar açıldı trafiği vs. derken insanlar makine haline gelmiş.
-Hırsızlık olayları yüzünden evlerine demir kapılar yaptıranlar, kilit sayısını arttıranlar, güvenliği var diye sitelere yığınla aidat verenler, alarm taktıranlar hatta silah bulunduranlar nüfusun büyük çoğunluğu olmuş durumda.
-Kapkaç olayları yüzünden, yol tarifi sorandan bile şüphelenip uzaklaşan, kimsenin kimseye güvenmediği toplum haline gelinmiş.
-Artık insanların birbirine tahammül edemediği, en ufak sebeplerden dolayı bile birbirini yumruklayan insanların sayısı artmış
-Şöyle bir temiz hava alayım, serinleyeyim diye dışarı çıkmaları hayal olmuş. Özellikle yaz aylarında, aşırı betonlaşmadan şehrin içi hamam gibi olmuş. Çöp ve sidik kokusu sıcakta daha çok hissediliyor. O yüzden yaz sıcağında serinlemek için klima ve vantilatörler tercih ediliyor.
-Ciddi bir alışveriş çılgınlığı var. İnsanlar bu koca hapishanede deşarj olmak için deli gibi alışveriş yapıyor. Kimse mağazalarda ki havasızlığa aldırmadan saatlerce alışverişe devam ediyor.
-İnsanların sosyal hayatları trafik, kalabalık, yoğun iş temposu vs. kısıtlandığı için sosyal medya en büyük eğlence haline gelmiş.

 Bu yazdıklarımı bende İstanbul'da yaşıyorken o kadar önemsemiyordum. Ta ki başka şehirde yaşayana kadar. Evet belki bu koca Metropol de her şey var. 24 saat yaşayan bir şehir ama insanın özgürlüğünü elinden almaya başlamış. İstediğim saatte istediğim yere gidemezsem veya acil bir şey olduğunda kendimi çaresiz hissedecek isem, nasıl kendimi güvende veya mutlu hissedebilirim.
 Son olarak, merak ettiğim bir şey var ki İstanbul'da yaşamanın bedeli neden bu kadar ağır?  Bu kadar güzel ve özel bir şehir neden ölüyor?


25 Eylül 2013 Çarşamba

Bebeklerde yürüme çabaları için destek / Bugünlerde...

 Bugünlerde, Alaz'ın yürümek isteyip de yürüyememe, bir yere ulaşmak isteyip de ulaşamama çabaları ile günlerimiz geçiyor. Alaz yeni yeni emeklemeye başlamışken, ne kadar tehlikeli bölge varsa mıknatıs gibi çekmeye başladı. Nerede priz, sivri köşe, çekmece ve kablo varsa en büyük eğlencesi onlara ulaşmak oldu. Tabi bizim içinde en büyük stres kaynağı. Başına birşey gelmesin diye eşimle radar gibi olduk.


 Sanırım bütün bebeklerde aynı durum söz konusu. Doktorumuzun, bacak kaslarının gelişimi açısından yürüteç tavsiye etmemesi üzerine, bu sonsuz yürümeye çalışma döngüsünde Alaz'ı biraz olsun rahatlatmak için yeni adım arabası aldık.

 Eşimle o kadar çabuk aldık ki, sağlam olduğuna kanaat getirip kraft'ın ilk adım arabasını alıp dükkandan çıktık.


Alaz, ilk başta pek performans sergileyemedi ama bir kaç hafta için de hem oynamayı, hem de arabayı yürütmeyi çok sevdi diyebilirim. Tabi ki ilk adım arabası damacana, koltuk, dolap gibi ev eşyalarına tırmanma isteğini köreltmedi ama en azından bir taraftan oyun oynayıp, bir taraftan da adım atma konusunda pratik yapmaya başladı. 

Sonuç itibari ile alırken pişman olmadığım ürünler arasında yerini aldı. Umarım bugünleri tez vakitte ve kazasız belasız atlatırız. 



Ekose Gömlek ve Motorcu Bot

Bu sezon, mağazalarda ekose gömlekler ve motorcu botları damgasını vurmuş durumda. Ekosenin klasik ve efendi görünümü zımbalı, tokalı ve zincirli botlarla birleşip asileşip, Rock n roll havasına bürünüyor.


Taylor Swift ve Lindsay Lohan bu tarzı benimseyenler arasında. 


Jimmy Choo, Valentino ve Micheal Kors gibi pek çok tasarımcı da motorcu botlarını koleksiyonlarına eklemiş. Mango, Bambi, Derimod ve Deichmann gibi pek çok mağazada motorcu botlarını görüyoruz. 


Aynı şekilde Mango, H&m, Topshop ve Defacto gibi mağazalarda ekose gömlekleri de bulmak mümkün. 

Kısaca, bu sezon ekose ve motorcu botları her yerde karşımıza çıkacak gibi. 


Yaz bitmeden / Giydim çıktım part 5

 Havalar iyice soğumaya başladı. Artık cıvıl cıvıl, rengarenk giyinme döneminin de kara kara bulutların gözükmesiyle sonuna geldik. Mevsim kapanışını da mint yeşili, çiçekli bir bluz ve açık renk jean ile yapmış bulunuyorum.




 Her ne kadar açık renk giymeyi sevsem de uzun bir süre hamilelikten kalan kilo ve sezeryan etkisinden giymeyi pek cesaret edemedim. Hala daha eski halime dönebilmiş değilim ama en azından artık toparlanma sürecine girmiş bulunmaktayım. :)

Çiçekli bluz : Batik (eski)
Jean pantolon :  Koton
Güneş gözlüğü : Vintage

Leopar modası / Leopard fashion 2013-2014

 Leopar modası demek yerine, modası hiç geçmeyen leopar demek sanırım daha doğru olacaktır. Tekstil sektörünü o kadar etkilemiştir ki artık sadece ünlü moda tasarımcılarının koleksiyonlarında değil, gündelik hayatta her yerde karşımıza çıkabiliyor. Ev tekstili, bijuteri, züccaciye hatta kırtasiye ürünlerinde bile görmek mümkün.
  Son moda, gösterişli Louboutin leopar ayakkabılarını giyen iş kadınından, belki leopar desenini önemsemeden, sırf renkleri için aldığı başörtüsünü takan, kendi halinde ki yaşlı teyzeye kadar leopar baskının hakimiyetine şahit olabiliyoruz.


Peki ya bu kadar sevilen leopar tüylerinin sırrı nedir?  İnsanların bu kadar tercih etmesinin sebebi tüylerinde ki kendine has şekilleri mi?  Yoksa oldukça başarılı bir şekilde uygulanan pazarlama politikası mı?  Hangisi olursa olsun, bu vahşi kedinin tüylerinin tek kelimeyle büyüleyici göründüğü ve insanları etkisi altına aldığı. 



Yediden yetmişe, tarihten bugüne kadınlar, neden leopar deseni bu kadar sever? Bu işin sırrı nedir bilmiyorum. 
Acaba
Bridgett Bardot gibi seksi, kadınsı ve leopar gibi vahşi görünmek için mi?  Yoksa
Grace Kelly ve Jacqueline Kennedy gibi lüks, ihtişamlı, klasik ve leopar gibi güçlü görünmek mi? 


Bazen de Audrey Hepburn gibi kendimizi iyi hissettirdiği için mi tercih ediyoruz? Bunun cevabını sanırım tek başına veremeyeceğim. O zaman, leoparı mercek altına alalım.



 Moda dünyasında, dünden bugüne leoparın etkilerini her dönem hissediyoruz. 60'lı ve 70'li yıllarda da leoparın moda dünyasını ve Hollywood yıldızlarını etkisi altına aldığını görebiliyoruz.  O yıllardan bugüne kadınlar için artık klasikleşen leopar desenli palto ve kabanlar dikkat çekiyor. 


Günümüzde de leopar paltolar, ünlü moda ikonu Kate Moss ile tekrar anılmaya başladı. 


Kate Moss, leoparın gücüyle pek çok markanın yüzü haline geldi. 


Jennifer Lopez ve Katy Perry gibi dünyaca ünlü başarılı şarkıcılar en seksi halleriyle leoparı tercih edenlerden. 


Televizyon ve sosyal medyada sıkça yer alan ve çok ciddi takipçisi olan Kardashian ailesi de leopar sevenler arasında. 


Bu dönemin en favori stil ikonu Olivia Palermo hafif leopar dokunuşları benimseyenlerden. 


Leopar sadece ünlü modacı, şarkıcı, film ve televizyon yıldızlarını değil, İngiltere kraliyet ailesinden Kate Middleton, annesi Carole Elizabeth Middleton, Vogue dergisinin başarılı temsilcisi Anna Wintour, ünlü tasarımcı Victoria Beckham leoparın asilliğini kendine yakıştıranlar arasında. 


İngiliz basının peşini bırakmadığı Pippa Middleton gündelik hayatta leoparı seçenlerden. 


Medya dünyasının her saniye takip etmekten vazgeçmediği Suri Cruise'un giydiği leopar babetler, çocuk ve bebek giyim dünyasını yerinden sarsmaya yetti. 


Pek çok çocuk markası koleksiyonlarında, leopar ürünlere yer vermeye başladı. H&m, leopar baskıyı koleksiyonlarına ekleyenlerden. 


Leopar, aksesuar dünyasını da epeyce etkiledi. Çantalar, şallar, saatler, eldivenler... Aklınıza ne geliyorsa etkisini görmek mümkün. 



Leoparın, denim kumaşlar ve zümrüt yeşili ile olan etkileşimi oldukça güzel. 
Beyonce'un tercihi olan leopar makyaj stili de makyaj dünyasını oldukça etkiledi. 


Yazımı daha uzun tutmak isterdim ama sonsuz örnekler mevcut olduğu için sadece dikkatimi çekenleri ekledim. Son olarak, leopar modası artık hayatımızın bir parçası haline geldi. Kimi zaman gözden düşüp unutulsa da, tekrar karşımıza çıkacak kadar güçlü ve inatçı. Tıpkı gerçek leopar gibi.