haberiniz olsun

eklenen iceriklerden haberiniz olsun.

16 Kasım 2013 Cumartesi

Audrey Hepburn (4 Mayıs 1929 Brüksel - 20 Ocak 1993 Tolochenaz)


 Son yüzyılın en asil ve en zarif bayanı dediğimizde akla Audrey Hepburn'dan başkası gelmiyor. Yıllar geçtikçe daha çok efsane haline gelen Audrey Hepburn, sanat ve moda dünyasında hâla ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Öyle ki resminin ve illüstrasyonunun bulunduğu pek çok dekoratif eşya veya aksesuar tasarımları hayranları tarafından alınıyor.


 Peki Audrey Hepburn'u neden bu kadar seviyoruz?
 Bu kadar efsaneleşmesinin sırrı nedir?



 Bu soruların cevaplarını düşünmeden önce, Donald Spoto'nun   '' Zarafet'' adlı kitabının kapağında yer alan Audrey'in, '' Bir tarafım hep çocuk kaldı. Ama bir yandanda erkenden olgunlaştım. Çünkü genç yaşta acı ve korkuyla tanıştım. '' sözleri aslında pek çok şeyi ifade ediyor.


 Audrey'in çocukken anne ve babasının ayrılması, yanında onu koruyup kollayan ve seven bir babasının olmaması Audrey'de derin izler bıraktı. 10 yaşında iken annesi başka biriyle evlendi. Audrey bir taraftan üvey babasına alışmaya çalışıyor,diğer taraftan nazi işgali ile birlikte savaşa şahit oluyordu. Savaş döneminde pek çok acıya ve zorluğa katlanması Audrey'in hiç de iç açıcı bir çocukluk dönemi yaşayamamasına neden oldu. O da zamanla kendini bale ile teselli etti. Dans ettikçe huzur bulmaya başlamıştı . Akabinde çocukluk hayali olan sinema tutkusu onu etkisi altına almaya başlamıştı.



 Gençlik yıllarında, çocukken sahip olmak isteyip de olamadığı, mutlu bir ailesi olsun istiyordu. Ama hayat, Audrey'in önüne daha farklı şeyler çıkarmaya başlamıştı. Broadway'den Hollywood'a uzanan ihtişamlı bir hayat onu bekliyordu. Bu parıltılı hayata geçiş, Audrey için çok da güzel olmadı. Evlilikleri, çalkantılı aşk hayatı ve bu arada büyütmeye çalıştığı çocukları ile hiç de hayal etmediği bir hayat yaşamaya başladı.



 Audrey yaşadığı hayal kırıklıklarını tamir etmeye çalışırken, herkes Audrey'in ödüllerle dolu başarılı sanat hayatının yanı sıra tam bir moda ikonu olduğunu düşünüyordu. Artık gün geçtikçe hayranları artıyordu. Ama Audrey hiçbir zaman kendisini moda ikonu olarak görmedi. '' Kendimi asla bir moda ikonu olarak görmedim. Başkalarının öyle düşünmesi benimde öyle düşündüğüm anlamına gelmez. Ben işime bakarım. '' sözleri ile de bunu açıklamıştı.





Audrey Hepburn'un aslında dönemin diğer aktrisleri gibi dolgun ve kadınsı vücut hatlarına sahip değildi. Oldukça ince ve sıskaydı. Belirgin komik mimikleri, kocaman açtığı gözleri, kalın kaşları, kısacık saçları, belirsiz bir aksanı ve oldukça sade bir giyim tarzı vardı.


 Audrey'in hiçbir zaman mükemmel bir çocukluğu veya mükemmel bir evliliği olmadı. Kusursuz bir yüzü veya vücudu da yoktu. Ama kocaman herkese yetecek kadar sevgi dolu bir kalbi vardı. Paylaşmayı ve yardım etmeyi seviyordu. Her zaman içten ve içimizden biriydi. Hiçbir zaman mükemmel, asil veya zarif olmak için çaba harcamadı. Yaptığı tek şey, olduğu gibiydi.



 Belki de bu soruların cevabı, Hz. Mevlana'nın '' Ya göründüğünü gibi ol, ya da olduğun gibi görün. '' sözlerinde gizli. Audrey Hepburn da kendini nasıl hissediyorsa öyle görünüyordu.



 Yazımı Audrey Hepburn'un klasikleşmiş ama bir o kadar da samimi ve mükemmel sözleri ile sonlandırıyorum.

''Eğer güzel gözlerinin olmasını istiyorsan, insanlara iyilikle bak.
 Eğer saçların güzel olsun istiyorsan, çocuklar ellerini geçirsin saçlarına.
 İnce bir bedense isteyin, açlarla bölüş ekmeğini.
 Güzel dudaklara sahip olmak istiyorsan, güzel sözler söyle. ''

Socializer Widget By Blogger Yard
SOCIALIZE IT →
FOLLOW US →
SHARE IT →

0 yorum :

Yorum Gönder